Başkanlığını Sinan Burhan’ın yaptığı bu iki güçlü medya kuruluşunun ev sahipliğindeki törende Cumhurbaşkanı’nın sözleri, basın-millet-siyaset üçgeninde yeni bir tartışma alanı değil; sağduyulu bir duruşun ifadesi olarak yankı buldu.

Erdoğan’ın “Dördüncü kuvvet olarak demokrasimize güç veren medyanın, hükûmetimize muhalif de olsa başımızın üstünde yeri vardır” sözleri, demokratik bir sistemde medyanın rolünün altını çizerken, aynı zamanda yapıcı muhalefetin ve eleştirinin de meşruiyetini teyit ediyor. Bu yaklaşım, basının sadece hükümet yanlısı ya da karşıtı kimliklere indirgenemeyecek kadar önemli bir işlevi olduğunu ortaya koyuyor: Topluma ayna tutmak, doğruyu aramak ve hakikati dillendirmek.

Cumhurbaşkanı’nın özellikle geçmişte medyanın bir sopa gibi kullanılarak siyaset kurumuna ve millete baskı uygulandığı dönemleri “antidemokratik güç odaklarının sözcülüğü” olarak tanımlaması da dikkat çekiciydi. Bugün hâlâ bazı medya organlarının dış güçlerin algı operasyonlarına açık bir şekilde araçsallaştığını görmek, bu uyarının yerli ve milli reflekslerle yapıldığını da gösteriyor.

Ancak konuşmanın en çarpıcı noktası, basın özgürlüğü kavramının suistimal edilmesine yönelik eleştirilerdi. “Basın özgürlüğü adı altında yapılan yalan haberlerin, iftiraların, haysiyet cellatlıklarının Batı dahil hiçbir demokratik ülkede bu kadar sorumsuzca yapılmadığı” vurgusu, aslında evrensel bir medya sorununun Türkiye’deki yansımasıdır. Özgürlük ile sorumsuzluk arasındaki ince çizgide yürüyen medya, kendi itibarını ancak etik ilkelere bağlı kalarak sürdürebilir.

Cumhurbaşkanı’nın 23 yılda “sessiz devrimler” ile zenginleştiğini ifade ettiği Türkiye medya ekosistemi bugün her sesin yer bulabildiği, çeşitliliğin güç kazandığı bir yapıdaysa, bu kazanımların korunması da hepimizin görevidir. Sadece iktidarın değil, toplumun tüm kesimlerinin medya üzerindeki hassasiyeti, bu ekosistemin kalitesini doğrudan belirlemektedir.

Ve elbette Anadolu medyasına düşen görev de burada bir hayli büyük. Cumhurbaşkanı’nın “Sessiz yığınların sesi olan Anadolu medyasının elini taşın altına koymasını bekliyorum” çağrısı, merkezin değil taşranın, büyük sermayenin değil halkın sesi olan bu yapıların önemini bir kez daha hatırlatıyor.

Bugün, medya sadece haber veren değil; aynı zamanda ahlak, sorumluluk ve toplumsal bilinç taşıyan bir kurum olmalıdır. Çünkü artık mesele sadece ne söylediğimiz değil, nasıl ve kim adına söylediğimizdir.
Zeynep Ceyda Akduman